Sanata olan ilginizi ne zaman farkettiniz?
Net hatırladığım ilk durum ilkokul öncesi dönemde kil, çamur, boya gibi malzeme ve nesnelerle heykelcikler ve denemeler yaptığım ve resim yapmayı çok sevdiğim. Ancak kendimi bilinçli olarak tartmaya başlayıp ciddi anlamda sanatsal deneyimler yaşadığım dönem 12 yaş civarıdır diyebilirim. Ortaokulda çok iyi sanat eğitimcisi olan bir resim öğretmenim vardı. Kendisi benim yeteneğimi hem fark etti hem de bana hissettirdi diyebilirim. Bu doğru yönlendirmeler sayesinde sanata olan duyarlılığım zamanla daha da gelişti farklılaştı, sürekli resim yapmak istiyordum. Hatta bu yaş dönemi yağlıboya röprodüksiyonlar dahi yapıp, teknik uygulama bazında deneyimlerimin bir üst sınıfa çıkmaya başladığı yılların başlangıcıdır.
Sanatınızın dışında akademisyen bir kimliğiniz de var. Bunun sanatınıza etkisi oldu mu?
Tabii ki… Ben her zaman bilginin “güç” olduğuna inanırım. Akademisyen kimliğin kattığı farkındalık ile yaptığınız işin düzeyini ve sınırlarını daha doğru belirleyip tartabilirsiniz. Yaptığınız iş sanat mı, değil mi, ya da dünya sanatı içerisindeki konumuz nedir gibi soruların cevapları akademik olarak alınan bilgilerin neticesinde şekillenir. Üstelik yetiştirdiğiniz öğrencilere de bu bilgileri aktarıp kalitenin yaygınlaşmasını da sağlamış olursunuz.
Uzun yıllar Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştım ve bu sebeple Samsun’da yaşadım. Tabii ülkemizde sanatın merkezi olan İstanbul gibi büyük bir metropolden uzakta yaşayıp bunun yanında akademisyen olarak hayatınızı devam ettirmek, aynı zamanda da sanat ortamı içinde varlık koymaya çalışmak beraberinde bir sürü dezavantaj getiriyor. Herşeyden önce ortamdan uzaktasınız, sizi besleyen unsurlar çok az, bulunduğunuz çevreye sürekli bir şeyler katıyorsunuz ama siz çok fazla beslenemiyorsunuz. Böyle olunca da bir çok handikabı bir arada yaşıyorsunuz. Tüm bunlara rağmen çok önemli sergiler gerçekleştirdim. Bu sergilerin büyük bir çoğunluğu Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de oldu. Kısacası, nerede yaşadığınız ya da nasıl bir eğitim aldığınız kadar kim olduğunuz da çok önemli. Eğer işinizi çok severek ve aşkla yapıyorsanız mutlaka kendinize başarılı bir yol çizip ilerleyebiliyorsunuz.
Sanatınızı, sanat görüşünüzü nasıl tanımlarsınız?
Aslında bir sanatçı için “üretmek mi zor yoksa sanatını tanımlamak mı” diye sorarsanız “tanımlamak” diye cevap veririm.
Sanatçı tek bir şeyden etkilenerek ya da tek bir noktadan hareket ederek sanat üretmez. Mutlaka, sanatçıyı besleyen, büyüten birçok etken vardır. Anadolu’nun sanatsal kimliğim üzerinde çok fazla etkisi ve katkısı olduğuna inanıyorum. Anadolu’nun çok kültürlü yapısı ve benim doğup büyüdüğüm bölgenin kültürel renkliliği ister istemez renklerime, biçimlerime, sanata bakışıma yansıyor. Resimlerimde yaşamın dinamizmi ile ölümün durağanlığını, realitenin acımasızlığı ile rüyaların yaşanabilirliğini ve düşüncelerin ebediyeti ile sanatın eşsizliğini bir araya getirmeye çalışıyorum.
Evren; mikrokozmostan makrokozmosa sürekli kendini yenileyen, değişen, devinen ve mütemadiyen katmanlaşan bir sistemler bütünü olan kompleks ve dinamik bir yapıdan oluşuyor. Sürekli bir transformasyon söz konusudur. Evrendeki bu sürekli kendini yenileyen sonsuz devinim, katmanlaşma ve transformasyonlar benim başlıca ilham unsurum ve sorgu nüvelerimi oluşturuyor. Fraktal geometri ve doğal elementler de benim sanatımda çok önemli bir yer tutuyor.
Organik Metastrata adını verdiğiniz özgün tekniğiniz hakkında bilgi verirmisiniz?
Yirmisekiz yıllık sanat hayatımda bugün ulaştığım nokta “Organik Metastrata” adını verdiğim kişisel üslubumdur. “Organik Metastrata” zengin renk tonlarının oluşturduğu, birbirinin içine geçişen, üst üste binen ve sürekli çoğalan pek çok katmandan oluşuyor. Renkler kendi anlamlarına ilaveten doğadaki mucizeleri anımsatan girdap biçimlerine de dönüşüyor. Her bir resmin kendine özgü nüveleri var. Gerçekte, bu resimlerde insanoğlunun zaman karşısında yaşadığı çaresizliğine bir duruş ve zamana karşı bitmek bilmeyen savaş, zamanı kontrol altına alma arzusu ve gayreti yatıyor. Aynı zamanda başlangıcından günümüze kutsal dinler, inançlar, mitolojik söylemler, varoluşa dair bitmek bilmeyen sorgulamalar ve göndermeler, zaman karşısındaki ruh halleri, evrenin sonsuz döngüsü, gelecek ve geçmiş ile ilgili mesajlar da sembolleşiyor. Resimlerimde renkleri akışkan kullanmaktan ve renklerin kendi gerçekliğine hükmetmekten zevk alıyorum. Kimi zaman yağlıboya tadında, kimi zaman da suluboya akışkanlığında kullandığım tekniğim bir tür hipnoz etkisi gösterebiliyor. Soyut figürlerin üç boyutlu, somutlaştırılmış güçlü biçimsel duruşunu, renklerin etkileyici ve gizemli gerçekliğiyle yorumluyorum.
Sanata olan ilginizi ne zaman farkettiniz?
Net hatırladığım ilk durum ilkokul öncesi dönemde kil, çamur, boya gibi malzeme ve nesnelerle heykelcikler ve denemeler yaptığım ve resim yapmayı çok sevdiğim. Ancak kendimi bilinçli olarak tartmaya başlayıp ciddi anlamda sanatsal deneyimler yaşadığım dönem 12 yaş civarıdır diyebilirim. Ortaokulda çok iyi sanat eğitimcisi olan bir resim öğretmenim vardı. Kendisi benim yeteneğimi hem fark etti hem de bana hissettirdi diyebilirim. Bu doğru yönlendirmeler sayesinde sanata olan duyarlılığım zamanla daha da gelişti farklılaştı, sürekli resim yapmak istiyordum. Hatta bu yaş dönemi yağlıboya röprodüksiyonlar dahi yapıp, teknik uygulama bazında deneyimlerimin bir üst sınıfa çıkmaya başladığı yılların başlangıcıdır
Sanatınızın dışında akademisyen bir kimliğiniz de var. Bunun sanatınıza etkisi oldu mu?
Tabii ki… Ben her zaman bilginin “güç” olduğuna inanırım. Akademisyen kimliğin kattığı farkındalık ile yaptığınız işin düzeyini ve sınırlarını daha doğru belirleyip tartabilirsiniz. Yaptığınız iş sanat mı, değil mi, ya da dünya sanatı içerisindeki konumuz nedir gibi soruların cevapları akademik olarak alınan bilgilerin neticesinde şekillenir. Üstelik yetiştirdiğiniz öğrencilere de bu bilgileri aktarıp kalitenin yaygınlaşmasını da sağlamış olursunuz.
Uzun yıllar Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştım ve bu sebeple Samsun’da yaşadım. Tabii ülkemizde sanatın merkezi olan İstanbul gibi büyük bir metropolden uzakta yaşayıp bunun yanında akademisyen olarak hayatınızı devam ettirmek, aynı zamanda da sanat ortamı içinde varlık koymaya çalışmak beraberinde bir sürü dezavantaj getiriyor. Herşeyden önce ortamdan uzaktasınız, sizi besleyen unsurlar çok az, bulunduğunuz çevreye sürekli bir şeyler katıyorsunuz ama siz çok fazla beslenemiyorsunuz. Böyle olunca da bir çok handikabı bir arada yaşıyorsunuz. Tüm bunlara rağmen çok önemli sergiler gerçekleştirdim. Bu sergilerin büyük bir çoğunluğu Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de oldu. Kısacası, nerede yaşadığınız ya da nasıl bir eğitim aldığınız kadar kim olduğunuz da çok önemli. Eğer işinizi çok severek ve aşkla yapıyorsanız mutlaka kendinize başarılı bir yol çizip ilerleyebiliyorsunuz.
Sanatınızı, sanat görüşünüzü nasıl tanımlarsınız?
Aslında bir sanatçı için “üretmek mi zor yoksa sanatını tanımlamak mı” diye sorarsanız “tanımlamak” diye cevap veririm.
Sanatçı tek bir şeyden etkilenerek ya da tek bir noktadan hareket ederek sanat üretmez. Mutlaka, sanatçıyı besleyen, büyüten birçok etken vardır. Anadolu’nun sanatsal kimliğim üzerinde çok fazla etkisi ve katkısı olduğuna inanıyorum. Anadolu’nun çok kültürlü yapısı ve benim doğup büyüdüğüm bölgenin kültürel renkliliği ister istemez renklerime, biçimlerime, sanata bakışıma yansıyor. Resimlerimde yaşamın dinamizmi ile ölümün durağanlığını, realitenin acımasızlığı ile rüyaların yaşanabilirliğini ve düşüncelerin ebediyeti ile sanatın eşsizliğini bir araya getirmeye çalışıyorum.
Evren; mikrokozmostan makrokozmosa sürekli kendini yenileyen, değişen, devinen ve mütemadiyen katmanlaşan bir sistemler bütünü olan kompleks ve dinamik bir yapıdan oluşuyor. Sürekli bir transformasyon söz konusudur. Evrendeki bu sürekli kendini yenileyen sonsuz devinim, katmanlaşma ve transformasyonlar benim başlıca ilham unsurum ve sorgu nüvelerimi oluşturuyor. Fraktal geometri ve doğal elementler de benim sanatımda çok önemli bir yer tutuyor.
Organik Metastrata adını verdiğiniz özgün tekniğiniz hakkında bilgi verirmisiniz?
Yirmisekiz yıllık sanat hayatımda bugün ulaştığım nokta “Organik Metastrata” adını verdiğim kişisel üslubumdur. “Organik Metastrata” zengin renk tonlarının oluşturduğu, birbirinin içine geçişen, üst üste binen ve sürekli çoğalan pek çok katmandan oluşuyor. Renkler kendi anlamlarına ilaveten doğadaki mucizeleri anımsatan girdap biçimlerine de dönüşüyor. Her bir resmin kendine özgü nüveleri var. Gerçekte, bu resimlerde insanoğlunun zaman karşısında yaşadığı çaresizliğine bir duruş ve zamana karşı bitmek bilmeyen savaş, zamanı kontrol altına alma arzusu ve gayreti yatıyor. Aynı zamanda başlangıcından günümüze kutsal dinler, inançlar, mitolojik söylemler, varoluşa dair bitmek bilmeyen sorgulamalar ve göndermeler, zaman karşısındaki ruh halleri, evrenin sonsuz döngüsü, gelecek ve geçmiş ile ilgili mesajlar da sembolleşiyor. Resimlerimde renkleri akışkan kullanmaktan ve renklerin kendi gerçekliğine hükmetmekten zevk alıyorum. Kimi zaman yağlıboya tadında, kimi zaman da suluboya akışkanlığında kullandığım tekniğim bir tür hipnoz etkisi gösterebiliyor. Soyut figürlerin üç boyutlu, somutlaştırılmış güçlü biçimsel duruşunu, renklerin etkileyici ve gizemli gerçekliğiyle yorumluyorum.